1 Mart 2014 Cumartesi

ER’RİSALE-3 (3. Mektup)

Ey Bizden İhlâs Samimiyet Bekleyen Sevgili!
Ey Eşsiz Benzersiz Sevgili!
Ey Öncesiz Sonrasız Sevgili!
Ey Her Şeyin Sana Muhtaç Olduğu Sevgili!
Ey Hiçbir Şeye İhtiyaç Duymayan Sevgili!

Günlerden ihlâsı yaşar ömrüm. Bu nefis de insten ve cinsten kaçıp, bir ve tek olanla ihlâsı ister kalp mabedinde. Her yerde ve hiçbir yerdesin bilirim. Adımlarım acizdir sana yönelmeye. Yüz on ikinci surende denemek istersin bilirim samimiyetimi. Ne çetin bir sınavıdır ihlâs ve samimiyet. Samimiyet fedakârlık ister, kibir ve riyakârlık değil. İhlâs ve samimiyet sana yaklaştırırken; kibir ve riya yuvarlar bizi uçuruma. Samimiyet dilenirim. Allah rızası için yok mu samimiyet dağıtan? Samimi duygu, düşünce ve inancın sahibi insanı olamadık.

Riyakardır sana karşı hayatımız. Verdiğimiz sözler ise münafık. Şöhretin, paranın ve makamın kulu kölesi olduk. İki kuruşluk değildi artık bizim için dünya. Kazıklarımızı çakmıştık derinliklerine. İnatçıydık çıkarmamakta hayatımızdan, kazanmakta olduğumuz dünyalık adına her ne varsa…  Vazgeçilmez bağımlıları olduk dünyanın. Güçlüydü çelikten kalın halatlar gibi bağlılığımız. Koparamazdı hiçbir şey sahibi olduğumuz dünyadan(!).

Ey Beni kalbimden, zaaflarımdan yakalayıp köleleştiren “nefs”im! Yetmez mi bunca isyanımız, günahımız… Bitmez mi sonu gelmeyen ihtiraslarımız… Kendisine yazık edenlerden olduklarımız… Göremedik, anlayamadık bir bir kazandığımızı düşündüğümüz ömrü hayatımızın ve sermayemizin avuçlarımızın arasından kayıp eridiğini. Uğruna canımız pahasına kazandıklarımızın bize nasıl da sırt çevirdiğini. Aldanmıştık ve aldatılmıştık en kestirmesinden. Koca bir pişmanlıktı bize kalan. Kızgındık peşinden gittiğimiz heva ve heveslerimize… Baki bir dost var mıydı bu halde iken halden anlayan? Halsiz kalan sadece bedenlerimiz miydi? Tüm dünyalık kapılar kapanmışken kime gidilebilirdi? İmdat, imdat diye çığlık atan kalplerimize kim sahip çıkabilirdi?

Ey bizleri var eden, keremi bol Sahibimiz! Seni unutmuşluğumuzu affet! Sensizliğimizden dolayı bizi kınama. Kınamak bize, bağışlamak sana yakışır Ey Rabbimiz! Bilemedik senin tekliğindeki hikmeti, tek olanın eşsizliğini, benzersizliğini. Bizleri çifter çifter yaratmışken, çiftimizle bütünleşip tekliğine eremedik.  Kadın ve erkek çiftinin “insan” gerçeğini, gece ve gündüz çiftinin “gün” gerçeğini, sevap ve günah çiftinin “amel” gerçeğini, dünya ve ahret çiftini “hayat” gerçeğindeki tekliği tefekkür edemedik.  Kesretten vahdete, vahdetten kesrete erişemedik. Tekliğinin cilvelerini müşahede edemedik. İhlasın sırrına eremedik.

Ey İhlas!

Yeşer kalplerimizde. Yaşa hayatımızın her anında. Nefsimize derslerinden en etkilisini ver ki anlasın artık sensiz bir hayatın hiçliğini… Zamanın harikalarından olan zat-ı muhteremin veciz ifadesiyle: «Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarik-i hakikat, en makbul bir dua-yı mânevî, en kerametli bir vesile-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfi bir ubudiyet, ihlâstır.» hakikatini yaşattır bize.

“De ki: O Allah tekdir. Doğmamış ve doğurulmamıştır. O Samettir. Hiçbir şey O’na denk değildir…”

Vesselam…

Ali Sedat ASLAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder